Ana içeriğe atla

PEYGAMBER EFENDİMİZ HZ. MUHAMMED MUSTAFA'NIN SON GÖZYAŞLARI

Resulullah Efendimiz (s.a.v) bir gece hanımı Ümmü Seleme(r.a)’nin evinde. Gecenin ortasında, evinin karanlık bir köşesinde ve ellerini göğe çevirmiş gözyaşları içinde dua ediyor:
“Allah’ım! Bağışladığın nimetleri benden esirgeme. Beni, düşmanların bana gülme vesilesi kılma, kıskançları bana musallat etme.
Allah’ım! Beni hiçbir zaman ve hiçbir an kendi başıma bırakma; beni her şeyden ve her âfetten (beladan) koru.”
Ümmü Seleme annemiz uyanıyor. Resulullah (s.a.v)’in, yanında olmadığını görünce yatağından kalkıp yanına gidiyor. Peygamberimiz(s.a.v)’in ağlayarak dua ettiğini görünce, o da ağlayarak geri dönüyor. Resulullah (s.a.v) Ümmü Seleme(r.a)’nin ağlama sesini duyunca, ona doğru gidip ağlamasının sebebini soruyor.
Annemiz (r.a) şöyle cevap veriyor: “Ya Resulallah! Senin ağlaman beni ağlattı. Sen neden ağlıyorsun? Siz Allah(c.c) katında olan onca büyük makam ve yakınlığına rağmen Allah(c.c)’tan böyle korkuyorsunuz. Allah(c.c)’tan bir an bile sizi kendi başına bırakmamasını istiyorsunuz, o halde vay bizim halimize!”
Resulullah (s.a.v) onun sözüne karşılık:
“Nasıl korkmayayım, nasıl ağlamayayım, nasıl kendi akıbetimden korkmayayım, nasıl kendi makam ve mevkime güveneyim! Oysa ki Allah(c.c), Hz. Yunus’u bir an kendi haline bıraktı ve onun başına gelmemesi gereken şey başına geldi! “ buyurdular.
Evet, Efendimiz kendisine ağlıyordu.
Ben ne yapayım şimdi?
Tıpkı O’nun gibi ağlasam, bütün gözyaşlarımı akıtsam yeterli gelir mi acaba?
Kalbimdeki günah kirleri akar gider mi?
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) Hz. Mariye’den dünyaya gelen oğlunun doğumuna çok sevinmiş ve “ona Peygamber babam İbrahim’in adını verdim” demişti.
Medine’nin kenar mahallesinde bir sütanneye verdiği küçük yavrusu İbrahim’i her gün görmeye gidiyor, varınca bağrına basıyor ve koklayarak öpüyordu. Bir gün bebek İbrahim hastalanarak can çekişmeye başlayınca Peygamber Efendimiz’in gözlerinden yaşlar boşandı. Daha süt emme çağında bir bebek olan İbrahim’in kabre konuluşu esnasında Sevgili Peygamberimiz’in dilinden dökülen şu sözler, evladı ile sınanan müminler için önemli bir örnekti:
“Gözümüz ağlıyor, gönlümüz mahzun… Fakat biz Rabbimize isyan olacak hiçbir şey söylemeyiz. Ah İbrahim! Senden ayrılışımız bizi ne çok üzdü, bir bilsen…”
Bu gözyaşları, bir peygamber babanın evlât acısı ile döktüğü gözyaşlarıydı. 
Necm sûresinde Âd, Semûd ve Lût kavimlerinin başına gelenler anlatıldıktan sonra “Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz? “(Necm sûresi, 60) âyeti gelince Peygamberimizin talebe ashabı ağlamaya başladılar. Öyle ki gözleri kan çanağına döndü ağlamaktan. Resulullah(s.a.v) onların iniltilerini duyunca O da bırakıverdi gözyaşlarını. Onlarla birlikte O da ağladı.
“Allah korkusundan dolayı ağlayan göz cehenneme girmez.” buyurdu.
Bir başka zaman ağlayan birinden dolayı Cebrail(a.s) Peygamberimize gelip şöyle bildirmişti:”Biz insanoğlunun tüm amellerini tartarız, ağlaması hariç. Çünkü Allah Teâlâ gözyaşıyla cehennem ateşinden deryaları söndürür.”
Sevgili Peygamberim, sahabesiyle ağlaşıyordu. Zaten bir daha güldüğü görülmedi.
Ve son gözyaşı…
8 Haziran 632…
Günlerden Pazartesi…
Efendimiz başını Hz. Âişe annemizin çenesiyle göğsü arasına yaslamış. Bu âlemdeki yârdan ayrılıp gerçek yâr diyarına yolculuk yakın…
Şehadet parmağı yukarıda,” Yüce dosta” sözleri dökülüyor mübarek dudaklarından. Hz. Ayşe sesleniyor ama cevap alamıyor. Peygamberlerin Şahı'nın mübarek gözünden bir damla yaşın yanağına süzüldüğünü görüyor.
Bu gözyaşı niçin idi?
Fâtıma’sından, Âişe’sinden ayrıldığına mı ağlıyordu?
Bu gözyaşları “Yüce dosta” kavuşma sevinci miydi?
Yoksa, bizlerin düştüğü hali görmüş de hüzünlenmiş miydi?
O güzel gözler bizim için mi ağlamıştı?
Ne dersiniz?
Selam ve dua ile.
Yazar: Ali TEKELİOĞLU


 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Babadan Oğluna HEDİYE

6 yaşındaki çocuk birgün babasına sorar; Çocuk; Baba 18 yaşıma girdiğimde bana ne hediye alacaksın? Baba; Daha çok var evladım, der (çocuk 17 yaşındadır) ve hastaneye kaldırılır. Doktor çocuğun kalbinde sorun oldugunu söyler. Çocuk babasına sorar. + Baba ben ölecekmiyim ? Adam ağlamaya başlar cevap veremez  . Çocuk iyileşip evine döndüğünde artık 18 yaşında gelmiştir. Eve geldiğinde yatağının üzerinde bir kağıt görür ve alıp okumaya başlar. Kağıtta şunlar yazılıdır... "Sevgili oğlum hatırlıyormusun , "Baba 18 yaşıma girdiğimde bana ne alacaksın." diye sormuştun. İşte hediyem bu sana, Artık Kalbim kalbinde atıyor. Sana Kalbimi verdim oğlum, iyiki doğdun ...

TÜRKİYE DE KİTAP OKUMA ORANI.

1.  Her sene japonların sahip olduğu oranla karşılaştırılan orandır. acıdır ki biz bu maçta hep yenilen taraftayız. 2.   Dergi okuma oranı % 4 Kitap okuma oranı % 4,5 Gazete okuma oranı % 22 Radyo dinleme oranı %25 Televizyon izleme oranı %94 Üzerinde düşünülmesi gereken daha doğrusu sanırım düşündürten bir tablo. 3.   Cahillikle ters orantılı olan orandır. 4.   Batı'ya gittikçe artar.  5.   Kitap okuma ile ilgili dünyada bir araştırma yapılsa, emin olun derece yaparız. 6.  Zannımca okumakla cahilliğin pek bi alakası yoktur....bizim okumuş yazarlarımız ve proflarımızın yaptıklarına bakınca dediğim anlaşılacaktır...batıya gidince oran artar ama batının halkları okuduğu için ileriye gitmiyor batı.. batının thank tank ları iyi çalıştığı için ileriye gidiyor ...ama yine de okumamanın mazereti olmaz... 7.   Çok yüksek bir orandır. eğer bu ülkedeki okur yazar oranı filistin'den hani şu savaştan başını kaldıramayan filistin'den az ise çıkan her sonuç yüksek sayılır.

Ümitsizlikten sonra nice ümitler, karanlıkların sonunda nice güneşler var."