Öyle tesadüfler vardır ya: Bir otobüs durağında poşetlerle beklerken, rastlaşırsınız aniden... "Bu o..." diye içiniz titrer. Bir zamanlar yüreğinizi yakan aşık, sarkmış göbeği, ağarmış saçlarıyla karşınızdadır... İki elinde iki çocuk... - Nasılsın? - İyiyim... Ya sen?... - Kızın amma da büyümüş... Benim de var 10 yaşında... - Annen, baban?.. - Babamı kaybettik. Annem hasta... - Mutlu musun? Sessizlik... - Telefonumu vereyim, ararsın belki... İki yanakta iki masum buse; biri eski sevgiliye, diğeri onunla birlikte yitip giden maziye... "- Kimdi o amca anne?.." Yüreğinizde belli belirsiz bir iç çekme ve aklınızda hınzır bir soru işareti: "Acaba?.." ***** Aliye ile Ramazan' in aşk hikayesinde buna benzer bir hüzün gizliydi. Gerçi öyküleri, önce hakli olarak bir "tip rezaleti" olarak yansıdı Milliyet' in manşetine... Ancak Ayşegül Aydoğan' ın haberi en az ilki kadar hazindi: Polis memuru Ramazan Bey, öğretmen Aliye Hanım'a 1954...
Edeple gelen Hürmetle gider...